Hipofiz bezi, kafatasının ortasında, bulunduğu yer olarak her iki gözün arasında, burnumuzun üst kısmının arkasında bulunan kemiğin içerisinde bulunan bir bezdir. Ağırlığı ortalama 600 mg kadar olup kuru fasulye gibi oval, simetrik, kırmızı-kahverengi renktedir. Kadınlarda erkeklerden biraz daha büyüktür.
Bu bez iki kısımdan oluşur ve ön kısmına ‘’ön Hipofiz’’ veya tıp dilinde adenohipofiz denir. Arka kısmına ‘’arka hipofiz’’ veya tıp dilinde posterior hipofiz denir. Ön bölüm hipofizin %75-80’nini oluşturur.
Ön Hipofizden 6 tane hormon salgılanır. Bu hormonlar sayesinde vücudumuzda bulunan diğer salgı bezleri çalışır ve onların hormon yapmasını sağlar. Yani hipofiz bezi bir orkestra şefi gibi vücuttaki tüm salgı bezlerini kontrol eder.
Hipofiz bezi 3 bezi, yani adrenal bez, tiroid bezi ve gonadların (testis/over) çalışmasını ayarlar. Bu bir üçgen şeklinde düşünülebilir. Üçgenin merkezinde hipofiz, üçgenin köşelerinde bu bezler vardır.
Ön hipofizden salgılanan hormonlar şunlardır:
1. FSH (Follikül stimüle edici hormon)
2. LH (lüteinize edici hormon)
3. Prolaktin (süt salgılatıcı hormon)
4. Büyüme Hormonu veya diğer adıyla Growth Hormon
5. ACTH (Adrenokortikotropik hormon)
6. TSH (tiroid stimüle edici hormon)
Arka hipofizden salgılanan 2 hormon vardır:
1. ADH (anti-diüretik hormon) veya diğer adı vazopressin
2. Oksitosin
Hipotalamus-Hipofiz-Salgı Bezi Aksı
Yukarıda anlatıldığı şekilde hormonların salınımı için önce hipotalamustan bazı hormonlar salgılanmakta bunlar hipofize gelerek bu defa hipofizden diğer hormonları salgılatmaktadır. İkinci adımda ise hipofizden salgılanan hormonlar vücuttaki salgı bezlerine giderek o bezlerden bazı hormonların salgılanmasını sağlamaktadır. İşte hipotalamus-hipofiz-salgı bezi ekseni dediğimiz bu yol sayesinde hormonlar gün içinde salgılanmaktadır.
Hipofiz Hormonlarının Etkileri:
1) FSH ve LH:
FSH ve LH hormonları erkek ve kadında üreme organlarına etki ederler ve bu sayede cinsel hormonların yapımını, cinsel farklılaşmayı ve kadında yumurta, erkekte ise sperm gelişimini sağlar.
FSH erkekte testiste bulunan sertoli hücrelerine ve spermin yapıldığı seminifer tüplere etki eder. FSH’nin etkisiyle sertoli hücresinden inhibin adında bir hormon salgılanır ve FSH hormonunun hipofizden fazla salgılanmasını önler. FSH testiste bulunan seminifer tüplerinde sperm gelişimini sağlar. LH hormonu ise testiste bulunan leydig hücrelere etki eder ve bu hücrelerden testosteron adı verilen erkeklik hormonunu salgılatır. Sperm hücrelerinin gelişiminde hem FSH hem LH hormonu etkilidir.
Şekil: Hipofiz Bezinin Etkilediği Bezler
Kadınlarda ise FSH hormonu yumurtalıkta bulunan granuloza hücrelerine etki ederek östrojen hormonunu salgılatır. LH hormonu ise yumurtalıkta bulunan teka hücrelerine etki ederek androjen denen bazı hormonlar üretir ve bunlar sonra yine östrojene dönüşür. LH hormonunun ana etkisi yumurtlamanın sağlanmasıdır. Oluşan yumurtlama sonrası oluşan korpus luteumdan ise progesteron hormonu salgılanması LH hormonu ile sağlanır.
FSH ve LH hormonu pulsasyon halinde salgılanarak etki ederler. Yani salınım hep aynı düzende değildir.
FSH ve LH hormonlarının salınımı hipotalamustan salgılanan GnRH hormonu sayesinde olur. Vücutta seks hormonları dediğimiz testosteron ve östrojen azalınca GnRH salınımı olur ve hipofizden FSH ve LH salgılanır. Ergenlik (tıp dilinde puberte) başlayınca bu hormonların salınımı artar ve ergenlik oluşur. Yani erkekte sakal, bıyık çıkması, penis ve testislerde büyüme, ses kalınlaşması, koltuk altı kıllanma ve penis etrafının kıllanması oluşur. Kızlarda ise adet başlaması ve memelerin büyümesi oluşur. Kızlarda ergenlik 9-13 yaşları arasında, erkeklerde 12-14 yaşları arasında olur.
Şekil: hipofiz bezi kanlanması. (smart.servier.com’dan alınmıştır).
FSH ve LH salını adet boyunca değişiklik gösterir. Yumurtlama öncesi artan östrojen hormonu sayesinde FSH en yüksek seviyesine çıkar. Kadınlarda menopoz döneminde FSH ve LH hormonu yükselir.
Erkeklerde ise FSH ve LH hormonu yaşla birlikte hafif artar ve testosteron hormonu azalır.
2) TSH (Tiroid Stimüle Edici Hormon)
TSH hormonunun hipofizden salgılanmasını hipotamustan salgılanan TRH hormonu sağlar. TSH hormonu kana karışarak boynumuzda bulunan tiroid bezine gider ve onun her türlü çalışmasını ayarlar. Tiroid bezinin kandan iyod alması, tiroid hormonlarının yapımı ve bezden salgılanması ve tiroid bezinin büyümesi hep TSH hormonu sayesinde olur. Kanda T3 ve T4 hormonları azalınca hipofizden TSH salınımı artar. Eğer kanda T3 ve T4 hormonları fazlaysa TSH salgısı azalır. Pulsasyon yaparak salgılanan TSH hormonu geceleri biraz daha fazla salgılanır. Normalde kanda 1-2,5 IU/L arasında bulunur. Adetin ortasına doğru artan östrojen nedeniyle bu dönemde ölçülen TSH biraz yüksek çıkabilir.
3) Prolaktin
Prolaktin hipofizden salgılanan ve süt hormonu olarak bilinen hormondur. Prolaktin hormonu stres durumunda, göğüs duvarının hasarında ve gebelikte kanda yükselir. Normalde kanda 15-20 ng/ml arasında değişir.
Prolaktin hormonunun görevi süt salgısını başlatmak ve devam ettirmektir. Gebelikte prolaktin yüksek olduğu halde süt salgısının olmaması kanda artan östrojen ve progesteron hormonlarının süt salgılanmasını önlemesi nedeniyledir. Doğumla birlikte bu hormonların birden azalması süt salgılanmasını başlatır. Oksitosin isimli hormon da sütün memeden çıkmasını sağlar. Prolaktin etkisiyle FSH ve LH hormon salınımı azaldığından emzirme döneminde yumurtlama olmaz. Prolaktin fazlalığı bazı hastalıklar yaparsa da prolaktin azlığının kadınlarda adetleri bozduğu biliniyor. Erkeklerde prolaktin azlığının etkileri bilinmiyor.
Kisspeptin hormonu prolaktin salgısını artırır.
4) Büyüme Hormonu
Tıp dilinde büyüme hormonuna growth hormon adı verilir. Büyüme hormonunun salgılanması hipotalamustan salgılanan GHRH isimli hormonun sayesinde artarken hipotalamustan salgılanan somatostatin isimli hormonun salgılanmasıyla azalır. Ayrıca beslenme, seks hormonları ve bazı büyüme faktörleri de büyüme hormonunun salgılanmasını etkiler. Mideden salgılanan ve iştah üzerine etkili olan Ghrelin isimli hormon da büyüme hormonunu artırır. Bu hormon GHRH’un bağlandığı reseptörlere bağlanır.
Büyüme hormonu salgısı gece artar, gündüz azalır. Uyku, stres, kan şekeri düşüklüğü, açlık, kanda üre yüksekliği ve siroz durumunda büyüme hormonu kanda artar. Uykunun başlangıcında büyüme hormonu salgısı maksimum düzeye çıkar.
Yaşın ilerlemesiyle büyüme hormonu salgısı azalır.
Kan şekerinin yükselmesi, şişmanlık, tiroid hormon azalması, kanda kortizol artması ise büyüme hormonu salgılanmasını azaltır.
Büyüme hormonu kana karışarak karaciğere gelir ve oradan IGF-1 isimli hormonu salgılatır. IGF-1 hormonu fazla salgılanırsa büyüme hormonu salgısını önler. IGF-1 karaciğerden başka böbrek, bağırsaklar ve kıkırdak dokusunda da yapılır. IGF-1 hormonu sayesinde kas, kıkırdak ve kemik büyümesi sağlanır. Bu sayede boy uzar
Büyüme Hormonunun faydaları:
a) Çocuk ve gençlerde boyun uzamasını sağlar
b) Kas gücünü artırır
c) Kemikleri güçlendirir ve kırıkların iyileşmesi artırır.
d) Kollajen yapımını artırır
e) Yağların yıkımını artırır, kilo verdirir
f) Kalp hastalığından korur.
g) Erkek üreme sistemine etki eder ve ereksiyonda faydası vardır.
h) İnsülin direncini düzeltir, acıkma ataklarını azaltır
i) Beyin faaliyetlerini artırır, dikkat, bilinç, uyanıklık, psikoloji iyi yönde düzeltir.
j) Uyku başlayınca büyüme hormonu salgısı artmaya başlar ve uykunun ilk saatince gittikçe artar. Uykuyu düzenler. Uykusuz olanlarda veya gece vardiyasında çalışanlarda büyüme hormonu salgısı azalır.
k) Bağışıklık sistemini güçlendirir.
Erişkinde büyüme hormon salgısı azalırsa şu belirtiler oluşur:
a) Kaslarda güçsüzlük
b) Yorgunluk, halsizlik
c) Yağlanma ve kilo alma
d) Osteoporoz
e) Depresyon, anksiete,
f) Şeker düşüklüğü
g) Hipertansiyon
h) Kan yağlarında artma
i) Uykusuzluk
j) Karaciğer yağlanması
k) Saç dökülmesi
l) Seksüel bozukluk
m) Unutkanlık
n) Kuru cilt
o) Trigliserid yüksekliği
p) Kalp hastalığı riskinde artma
q) İnsülin direnci
r) Sıcaklık değişiklikleri
s) Karın yağlarında artma ve obezite
t) Akciğer kapasitesinde düşme
u) Gece uyku kalitesinde bozulma
v) Deride incelme, kırışıklık,, kuruluk, elastikiyette azalma
w) Sindirim sisteminde düzensizlik
x) Metabolizam hızında düşme
y) Bağışıklık sisteminin zayıflaması
Erişkinde büyüme eksikliği hormon ölçümleri ve testlerle ortaya konulduktan sonra uygun tedavi yapılır. Rekombinant büyüme hormonu rastgele kullanılacak bir ilaç değildir. Hakiki eksiklik yokken kullanılırsa vücuttaki sessiz tümörleri alevlendirebilir. O yüzden tıbbi endikasyon dışı kullanımı yasaktır.
GHRH etkisinde olan sermorelin GHRH nın ilk 29 aminoasitinden yapılmış bir ürün olarak ABD de satılmaktadır.
Büyüme Hormonu eksikliğini tespit etmek için kullanılan testler zahmetlidir. Yeni ortaya konan macimorelin testi bu konuda yardımcı olabilir. Macimorelin asetat bir oral ghrelin reseptör agonisti olup büyüme hormonu salgılatır. Bu 0,5 mg/kg vücut ağırlığında hazırlanır ve 30 dakikada içilir. Kan örnekleri 30, 45, 60 ve 90 dakika sonra alınır ve bunlarda büyüme hormonu ölçülür. Büyüme hormonunun 5.1 ng/ml’yi geçmesi gerekir. Geçmiyorsa büyüme hormonu az salgılanıyor demektir. Macimorelin şu an Türkiye’de yoktur.
Doğal Yolla Büyüme Hormonunu Artırmak İçin Yapılabilecekler:
1. Yüksek yoğunluklu aralıklı egzersiz (HIIT) ve ağırlık kaldırmak. Bu tür egzersizler büyüme hormonu salgısını artırır.
2. Karaciğer yağlanması varsa Büyüme hormonu IGF-1 üretemez. Kilo vermek ve Akdeniz diyeti yapmak bu konuda faydalı olur
3. Vücutta fazla yağ varsa büyüme hormonu salgısı bozuktur. Kilo vermek gerekir.
4. C vitamini ve B6 vitamini büyüme hormonu artmasına faydalı olur.
5. İntermittent fasting yani aralıklı açlık yapmak büyüme hormonu salgısını artırır.
6. Şekerli gıdalar yemeyiniz
7. Yatmadan önce yemeyiniz. Bu büyüme hormon salgısını bozar.
Besin Destekleri
1) L-arginin, L-ornitin, L-lysin, L-glutamin aminoasitler büyüme hormonu salgısını artırır. Bunlar mutlaka aç karnına yemeklerden 45 dakika önce ve gece yatmadan 22.00-23.00 civarında alınması gerekir. Bunblarla beraber B6 vitamini alınması bunların emilimini artırır.
2) Homeopatik GH artırıcılar. Homeopat bir doktor önerisiyle
5) ACTH ve Melanokortin hormonlar
ACTH hormonuna tıp dilinde kortikotropin hormon adı da verilir. Hipofiz ön kısmından salgılanır. ACTH salgılanmadan önce proopiomelanokortin (POMC) isimli büyük bir molekülün parçalanması ile oluşur. POMC hipofizde bulunan prohormon konvertaz enzimiyle parçalanınca ACTH oluştuğu gibi ciltte pigmentleşmeyi sağlayan alfa-MSH, beta-MSH, gama-MSH, ve ayrıca beta-lipotropin, beta –endorfin ve Cortikotropin-like intermediate lob peptit (CLIP) gibi hormonlar da oluşur. Bunlara melanokortinler denir. ACTH’nın hem streroid etkisi hem de steroid olmayan etkileri vardır. Diğerlerinin nonsteroid etkisi vardır. ACTH parçalanınca alfa-MSH ve CLIP oluşur. Beta-lipotropinden ise gama -lipotropin ve beta endorfin oluşur.
Melanokortin denen bu hormonlar vücutta melanokortin reseptörlerine bağlanır . Melanokortin reseptörleri 5 ayrı (MCR1, MCR2, MCR3, MCR4, MCR5) türdedir. ACTH bütün bu reseptörleri aktive ederse de melanokortin reseptör-2 (MCR-2) ‘e sadece ACTH bağlanır.. Melanokortin reseptörleri beyinde ve vücudun çeşitli dokularında, bağışıklık hücrelerinde vardır. MCR1 melanositlerde vardır. Bu hücreler ciltte renk artışı yapar. MCR1 Ayrıca anti-enflamatuvar etki gösterir. Alfa-MSH enjekte edilince iltihabı önlediği gösterilmiştir. MSH artınca ciltte pigmentasyon artar. MCR-3-ve MCR-4 hipotalamusta bulunur ve iştahı ve enerji dengesini ayarlar. MCR5 ise kan yağları ve glukoz metabolizması, enflamasyon ve bir kanalla enzim salgılayan dokularda bulunur. Örneğin ciltteki yağ -sebum salgılayan bezler MCR5 ile çalışır.. Alfa MSH MCR5 yoluyla glukozun doku içine girmesini sağlar ve kalp büyümesini önler. MCR2 ise ACTH bağlanınca adrenal bezde streoid hormon salgısını artırır. MCR2 adrenal bez ve yağ dokusunda bulunur. Yağ dokusunda yağ yıkımını artırır. MCR1 Geninde bozukluk olunca melanoma denen kanser, MC4 mutasyonu ile çocuklukta başlayan obezite olur. Bu reseptörler bağışıklık sisteminin birçok hücresinde vardır ve melanokortinler bu hücrelere bağlanarak bağışıklığı baskılar ve iltihabı önler.
Bu reseptörler vasıtasıyla beyinde iltihabı önleyici etki oluşur. Hatta melanokortin reseptörleri kemoterapötik ilaçların beyinde hasar yapmasını önler. ACTH ve melanokortinlerin beyni toksik etkilerden korur.
Melanokortin sistem çok fonksiyonlu çok görevleri olan bir sistemdir. Buna aynı zamanda nöro-immuno-endokrin hormon sistemi denir. Yani sinir-bağışıklık sistemi-hormon sistemi. Bu nedenle kalp kasını korurlar, beyni korurlar ve vücuttaki iltihabi olayları önlerler ve düzeltirler. Diyabetik farelerde yapılan bir çalışmada alfa-MSH verilince kalpteki hasar düzelmiştir.
Melanokortin sistemin yani hormonların genel özellikleri:
a) Anti-enflamatuvardır (iltihabı önler)
b) Anti-iskemiktir (dokunun kansız kalmasını önler, damar sertliğini önler)
c) Anti-oksidandır
d) Antiapoptotiktir (hücre ölümünü önler)
e) Gıda alımını azaltır, iştahı keser ve enerji harcanmasını artırır. Melanokortin yetmezliğinde obezite ve diyabet gelişir.
f) Bağışıklık sistemini baskılar
g) MC4R yoluyla Sempatik sistemi aktive ederek tansiyonu artırır. Obezitede leptin artışı ve tansiyon artışı bu yolla olur.
h) Leptin etkisini melanokortin sistem yoluyla yapar
i) Ciltte pigment oluşumunu yani renk oluşumunu sağlar (melanogenesis)
j) Adrenal bezden hormon üretir (ACTH sayesinde)
k) Seksüel fonksiyonda rolü vardır. Ereksiyon olayında rol alır.
l) Ekzokrin fonksiyon denen bazı bezlerin enzim salısını artırır.
m) Bunların etkisini agouti-related protein önler.
n) Böbreği hastalıklardan korur, idrarla protein kaçağını önler, glomerüler hastalıkları tedavi eder
o) Ağrı azaltıcı etki (lipotropin ve beta-endorfin)
p) Ciltteki yağ bezlerinden yağ salgısını (sebum) artırır.
Melanokortin yetmezliğinde
a) Aşırı yemek yeme
b) Obezite
c) Ciltte beyazlık-solukluk
d) Adrenal bez yetmezliği
e) Damar sertliği
Aslında kan dolaşımında ACTH’nın ön maddesi olan POMC ve pro-ACTH, ACTH’dan 5 kat daha fazla bulunur. Yemek sonrası kanda ACTH seviyeleri yükselir. ACTH gün içinde ritmik olarak salgılanır. ACTH 24 saat boyunca kadınlarda 10 defa, erkeklerde 18 defa pompalanır (puls) . Bu pompalamalar diyabette 10 kat artar.
Hipofizden ACTH salınması için hipotalamustan CRH isimli hormonun salgılanması gerekir. CRH hormonunun etkisiyle ACTH salınmaktadır. Gıda alımı ACTH salınımını artırır.
ACTH hormonu hipofizden salgılandıktan sonra kan yoluyla böbreküstü bezlerine gelir. Böbreküstü bezlerine adrenal bez adı da verilir. Bu bezler sağ ve sol olmak üzere iki adettir. İşte ACTH adrenal bezinden bazı hormonların salgılanmasını artırır. Bunlardan
Psikolojik ve fiziksel stresler, ağrı, travma, oksijen azlığı, kan şekeri düşmesi, soğuk, ameliyat, depresyon, ateş yükselmesi kortizol ve ACTH salınımını artırır.
Kanda kortizol artarsa ACTH salınımı azalır. Tersine kanda kortizol artarsa ACTH salınımı artar.
ACTH ve Melanokortinlerin İltihabı Önlemesi
Melakortin sistemi enflamasyonu (iltihap) önlemede rol almaktadır. Diyabet ve obezite gibi hipotalamo-hipofiz-adrenal aksının aktif yani fazla çalıştığı hastalıklarda damar sertliği (ateroskloroz) riski fazladır. Bu kişilerde ACTH artımı vardır. Damar duvarında bulunan bağ dokusu hücreleri yani mezenşim hücreleri ACTH uyarısı sonucu osteokondojenik hücrelere yani kemiksi hücrelere dönüşerek damar sertliğini tetikler. Hipofizden ACTH salınımının arttığı kronik stres durumunda dolaşımda ACTH artarken makrofaj ve lenfosit gibi hücrelerden salınan ACTH da bu değişimi artırır ve kalsiyum çökmesi oluşarak damar sertliği plakları ortaya çıkar. Şekerli gıda yenmesi sonrası da hipotalamus-hipofiz-adrenal aksı aktive olur kortizol ve ACTH artar. Bu melanokortin sistemi enflamasyonun düzeltilmesinde faydalı olur. Beyinde, eklemlerde oluşan artritte, gut artritinde anti-anflamatuvar etki gösterir. İltihap oluşunca buraya gelen lökositler (beyaz kan hücreleri) Melakortin peptidleri üretir yani ACTH ve alfa-MSH üretir. Bunlar da orada iltihabı azaltır. Damar sertliği oluşurken önce damar içini saran endotel hücresi hasar görür ve bunun altında bulunan mezenşimal hücreler ve düz kas hücreleri dolaşımda bulunan yüksek ACTH ve bu hasarlı yerden giren ve ACTH üreten makrofajlar nedeniyle değişime ugrayarak osteokondrojenik hücrelere dönüşür ve bunlar kemik gibi kalsifik plakları oluşturur.
ACTH’nın Tedavide Kullanılması
ACTH’nın iltıhabı önlemesi nedeniyle ACTH ilaç olarak aşağıdaki hastalıklarda kullanılmıştır
q) Nörolojik hastalıklar: MS hastalığında relapsları önler, West sendromunda (infantil spazm)
r) Nefrotik sendrom
s) Sarkoidoz
6) ADH
ADH veya açık adıyla ‘’antidiüretik hormon’’ (ADH) hipotalamusta yapılıp oradan sinir hücreleriyle arka hipofize taşınır ve buradan kana salgılanır. Bu hormona vazopressin adı da verilir. Vücudun su dengesini sağlar. Böbreklere etki ederek süzülen kanın geri emilmesini sağlar. ADH hormonu ayrıca damarların kasılması ve kalp üzerinde de etkilidir.
7) Oksitosin
Oksitosin hormonu ADH gibi hipotalamusta yapılır ve yine onun gibi sinir hücreleriyle arka hipofize taşınarak oradan salınır. 9 amino asitten oluşur. Oksitosin memedeki kasılmayı sağlayarak sütün memeden çıkmasını sağlar. Oksitosin ayrıca sosyal olaylarda davranışı etkiler. Empati hormonu adı da verilir. Mental hastalıkların patogenezinde rolü vardır. Supraoptik nukleus ve paraventriküler nukleusun magnosellüler nöronlarında sentez edilir. Nasal oksitosin tedavisinin test performansını artırdığı saptandı. Oksitosin gen bozukluğu olanlarda sosyal davranış bozukluğu ve psikiyatrik hastalıklar ortaya çıkar. Oksitosin enerji metabolizmasında da etkilidir ve beyinde asetilkolin ve dopaminerjik sistem yoluyla etki ederek davranışlar üzerinde etkili olur. Depresyondan korur. Birisini diğerini kucakladığında veya öptüğünde oksitosin kanda artar. Aşk hormonu olarak da adlandırılır. Orgazm sonrası kanda artar. Oksitosin göz hareketlerinde ve yüz ifadesinde etkili olduğu saptanmıştır. Nesfatin-1 isimli peptid ile birlikte oksitosin yutma refleksini düzenler. Oksitosin hormonu bazen doğumu başlatmak için kullanılır. Rahim kasılmasını artırır. Fazla kanamayı önlemek için de kullanılmaktadır. Erkeklerde sperm hareketlerini artırır ve testosteron üretiminde faydalı olur. Pozitif feeedback yoluyla kontrolü vardır. Rahim kasılması için salınınca daha da salınımı artar. Yüksek oksitosin seviyeleri prostat büyümesi ile birlikte görülür. Düşük oksitosin ile otizm hastalığı birlikte olur.