Tiroid hormonlarının vücutta etki etmediği organ veya doku yok gibidir. Bu nedenle tiroid tüm olayların merkezinde yer alır. Klasik tıp kitaplarında yer verilmeyen ancak Dr. Henry Robert Harrower’in 90 yıl önce kısmen belirttiği tiroid-doku veya organ aksları hakkında aşağıda bilgi verilmiştir.
A) TİROİD-CİLD AKSI
Tiroid hormonu ciltteki hyaluronik asit ve kollajen sentezi etkileyerek cildin elastikiyetinde rol oynar. Tiroid hormon az olursa kollajen ve hyaluronic asit azalır ve citte kırışıklık, kuruma, kabalaşma, soğukluk, ve ödem olur. Bu yüzden ciltte kaşıntı ve kızarma gelişir. Pigmentasyon yani renk değişikliği gelişir. Bu durum yüzden de anlaşılır. Yüz şekli değişir. Göz etrafı ödemli olur. Kaşlarda dökülme ve saçlarda dökülme oluşur. Tiroid hormonun fazla olması ise ciltte incelme, yağlanma yapar. Ürtiker denen alerjik olaylarda artış vardır. Tiroid hormon fazlalığı kollajenin yıkımını artırır. Dıştan sürülen tiroid hormonu cildin kalınlaşmasını artırır. Tiroid hastalarında egzema, psoriazis, alerjik deri hastalıkları ve xantelasma sıktır. Optimal tiroid tedavisi cilt lezyonlarının çoğunda düzelme yapabilir. Cildi kuru olanlar ayrıca günde en az 2,5 litre su içmelidir. Nemlendirici krem kullanımı faydalı olur. Ayrıca aşırı sabun kullanımından vaz geçmelidir. Yapılan araştırmalar hipotalamus-hipofiz-tiroid aksı hormonlarının yani TRH, TSH,T3 ve T2’ hormonlarının kıl follikülünde etkili olduğunu ve kıl follikül mitokondriumunu etkilediğini göstermiştir.
B) TİROİD-BAĞ DOKUSU AKSI VE ROMATOLOJİK HASTALIKLAR
Tiroid hormonları özellikle T3 hormonu bağ dokuda extrasellüler matriks denen bölgede kollajen 1, biglikan ve kıkırdak oligomerik matriks protein (COMP) üretimini artırır. Otoimmün tiroid hastalıklarında bağ doku hastalığı sıktır. Romatoid artrit , lupus gibi romatolojik hastalıklar, ankilozan spondilit, omurga hastalıkları, omurga fıtıkları, meniskus, eklem ve diz hastalıkları, fıtıklar tiroid hastalarında sık görülür. İşin temelinde bağ doku matriksinin bozulması yatmaktadır. Yapılan çalışmalarda otoimmün tiroid hastalığı olanların % 45’inde dejeneratif eklem hastalıkları saptanmıştır. El ve omurga hastalıkları ile otoimmün tiroid hastalığı arasında ilişki saptanmıştır. Fibromiyalji ise % 62 hastada bulunmuştur. Seronegatif eklem hastalıkları da otoimmün tiroid hastalıklarında sık görülmektedir. Bağırsak mikrobiyatasının bozulması bu hastalıkların gelişiminde önemli rol oynar. Safra akışının bozularak yağ sindiriminin ve yağda eriyen A, D, E ve K vitaminlerinin emilimin bozulması sonucu hyaluronik asit ve kollajen sentezinin bozulması bu hastalıkların gelişiminde önemli rol oynadığı gibi kötü beslenme ve toksik etkiler bağırsak mikrobiyatasını bozar. Bağırsaktan salgılanan Ghrelin gibi hormonlardaki dengesizlik de bu olayda rol alır. D vitamini eksikliği ve K vitamini eksikliği de bağ dokusu hastalığı gelişimini tetikler. Bu durum tiroid-karaciğer-safra-bağırsak-bağ dokusu gibi bir aksın mevcudiyetini destekler. Dr. Henry R. Harroweer’in pluriglanduler hormon teorisi bu durumu desteklemektedir. Kollajen ve hyalanurik asit azalması nedeniyle ses değişiklikleri de oluşur.
C) TİROİD-BAĞIRSAK AKSI
Tiroid hastalıklarında bağırsak hastalıkları sık görülür. Ülseratif kolit, Crohn hastalığı ve Çöliak hastalarında otoimmün tiroid hastalıkları (Hashimoto ve Graves) sıktır.
Tiroid yetmezliği yani hipotiroidi varsa ince bağırsakların üst kısmında yani duodenum ve jejunumda normalde olmaması gereken bu yerlerde bakterilerin aşırı şekilde üremesi başlar. Buna SIBO (small intestinal bacterial overgrowth) denir. İnce bağırsakta aşırı bakteri üremesinin nedeni mide asit salımının hipotiroidide azalması nedeniyledir. Mide asidi azaldığından gıdalar tam sindirilemez ve duodenum ve jejunumda bakteri üremeye başlar. Ayrıca mide ve bağırsakların hareketi de hipotiroidide yavaşlar ve bu durumda bakteri üremesine elverişli hale getirir. Diğer taraftan bağırsak flora bozukluklarında (disbiyoz) T4 hormonundan T3 hormonuna dönüşüm azalır. Bağırsakta geçirgenliğin artması durumunda da (leaky gut) toksik maddeler bağırsak epitini geçrek otoimmün hastalığı tetikleyerek tiroid hastalıklarına neden olabilir.
D) TİROİD-KARACİĞER-SAFRA (-BAĞIRSAK) AKSI
Tiroid hastalarında karaciğer yağlanması sıktır. Bu durum özellikle hipotiroidide daha çok görülür. Hipotiroidi de safra akışında azalma, safra kesesi kasılmasında yavaşlama ve safra taşı ve çamuru sık görülür. Bu nedenle tiroid hormon analog veya mimetik denen ilaç çalışmaları yapılmaktadır. T4 hormonunun çoğu karaciğerde T3 hormonuna dönüşür. Karaciğer yağlanması veya hastalığı varsa T4’den T3 hormonuna dönüşüm azalır ve dokularda hipotiroidi gelişir. Sağlıklı bir tiroid fonksiyonu için karaciğerin sağlam olması gerekir.
Tiroid ve karaciğer arasında çok dillendirilmeyen bir aks vardır. Tiroid fonksiyon bozukluğunda kandaki safra asit kompozisyonunda veya profilinde değişiklik olur. Deoksikolik asit/kolik asit oranı tiroid fonksiyonları ile paralellik gösterir. Bunun nedeni tiroid hormonlarının kolesterolden safra asiti oluşmasına neden olan hidroksilaz enzimlerini etkilemesi nedeniyledir. Kısacası tiroid hormonları safra asit metabolizmasını değiştirir. Safra asitlerinin kendisi de metabolizma ve tiroid hormon salgılanmasında etkilidir. Safra asitleri yağda eriyen vitaminlerin emliminde önemli rol oynar. Safra asitleri yeteri kadar bağırsağa gidemezse A ve D vitamini gibi tiroid hormon metabolizmasında dolaylı etkisi olan vitaminlerde eksiklik oluşur. D vitamini eksikliğinde ise otoimmün tiroid hastalığı sık görülür. A vitamini ise bağırsak sağlığı için çok önemlidir. A vitamini eksikliğinde bağırsakta geçirgen bağırsak hastalığı ve mikrobiyota bozulması oluşur.
Yapılan hayvan çalışmalarında tiroid fonksiyon bozukluğunun safra taşı oluşumuna neden olduğu gösterilmiştir. Hipotiroidi durumunda litojenik yani safra taşı yapan genlerden Trbeta arttığ,ı Rxr nin azaldığı saptanmıştır. Hipertiroidi durumunda ise Lxralfa, Rxr ve Cyp/alfa1 genlerinin aktive olduğu Fxr genin aktivitesinin azaldığı saptanmıştır. Hem hipotiroidi hem hipertiroidi durumunda kolesterol safra taşında artış vardır. Hipotiroidi durumunda kolesterol biyosentezinin yani üretiminin artmasına bağlı taş oluşurken hipertiroidi durumunda karaciğer hücrelerindeki nukleus reseptör genlerinden olan Lxralfa ve Rxr genleri sayesinde safra taşı gelişmektedir. Danimarka’da yapılan bir tarama çalışmasında da safra taşı olanlarda otoimmün tiroid hastalığı ve diğer otoimmün hastalıkların daha sonra daha sık görüldüğü saptanmıştır. Safra asit akışının bozulmasına bağlı bağırsak mikrobiyatasındaki değişikliğin bu hastalıkları tetiklemesi mümkündür.
Karaciğerden salgılanan ve hepatokin adı verilen hormon yapısındaki proteinlerden fibroblast growth factor 21, fetuin-A, fetuin-B, retinol bağlayan protein ve selenoprotein P serum seviyeleri tiroid hastalaıklarında değişiklik gösterir.
E) TİROİD- TESTİS-PROSTAT AKSI
Prostattan TRH hormonu salgılandığı ve bunun tiroid bezini uyardığı yapılan hayvan çalışmalarında ortaya konmuştur. Yapılan bazı klinik çalışmalarda prostat kanseri veya prostat büyümesi olan hastalarda tiroid hormon değişiklikleri bulunmuştur. Tiroid yetmezliğinde ereksiyon problemi, testosteron eksikliği görülebilir. Testislerin gelişiminde tiroid hormonlarının rolü vardır. Prostat kanserli hastalarda testosteron seviyesini düşürmek için yapıaln tedavi sonrası periferik dokularda hipotiroidi olmaksızın TSH seviyesinde yükselme olur. Bunun nedenininin artmış yağ dokusundan salgılanan yüksek leptin hormonu nedeniyle olduğu düşünülmektedir.
Diğer taraftan düşük testosteron seviyesi hipofizdeki Tip 2 deiyodinaz aktivitesini değiştirmeden dokulardaki tip 1 deiyodinaz aktivitesi azaltarak T4 hormonunun T3 e dönüşünü azaltır. Bu nedenle TSH seviyesinde değişiklik olmaz. Pestisdidler, plastikler ve diğer toksik maddeler erkeklerde ortalama testosteron seviyesini azaltır. Bunlarda da doku tiroid hormonu düşüktür. Aynı durum insülin direnci ve diyabeti olan erkeklerde de görülür. Bu kişilerde serbest testosteron düşük olup hücre içi aktif T3 hormonu azalmıştır. Bu nedenle kilo alımı olduğu gibi vermede de zorluk oluşabilir ve durum bu denenle daha da ilerler.
F) TİROİD-OVER AKSI
Tiroid hormonları normal düzenli menstruasyon, ergenliğe girme yönünden önemlidir. Tiroid yetmezliği durumunda adetlerde bozulma oluşur. Hipotiroidisi yani tiroid yetmezliği olan kızlarda erkenliğe girme gecikir. Polikistik over hastalığı tiroid yetmezliğinde sık görülür. Polikistik over başlangıcında veya oluşmasında tiroid hormonuın rolü vardır. Polikistik over hastalarının % 11-36’sında subklinik hipotiroidi vardır. Hipotiroidili hastalarda polikistik over sendromu benzeri tablo oluşur.
G) TİROİD-BEYİN VE KRANİAL SİNİR AKSI VE UYKU
Tiroid hormonları beyin ve sinir dokusu gelişiminde ve fizyolojisinde önemli rol oynar. Sinir hücrelerinin (nöron) hareketi (migrasyon), farklılaşması, myelinizasyonu, synaps gelişimi tiroid hormonlarına bağldır. Tiroid hormonlarındaki azalma beyin gelişimini bozarak geri dönüşümü olmayan nörolojik hasarlar yapabilir. GABAerjik nöronlar ve glutaminerjik nöronlar tiroid hormonlarından etkilenir. Tiroid hormonlarının uyarıcı ve inhibe edici nöronlara etki efderek kasılma ya da epilepsi olaylarını etkilediği de düşünülmektedir. Tiroid otoantikoru olanlarda tedaviye dirençli epilepsi vakaları ile parsiyel epilepsi görülmektedir. Hashimoto ensafalopatisinde de epilepsi gelişebilmekte ve antitiroid antikorlar yüksek bulunmaktadır.
Hipotiroidi durumunda periferik ve santral sinir sisteminde değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Bu amaçla yapılan beyin sapı işitme potasniyelleri (BAEP), görme uyrısı potasiyelleri (VEP) ve elektrofizyolojik çalışmalarla ortaya konuştur. Periferik nöropati erken safhada ortya çıkabilmektedir. Kranial sinir tutulumu sensori nöral işitme kaybı ve oftalmopati olarak sık görülür. Hipotiroid hastaların % 37’sinde iştmede azalma saptanır.
Hipotiroidili hastalarda tat alma ve koku alma değişiklikleri de olmaktadır ve bu durum kranial sinir tutulumunu göstermektedir. Koku almayı sağlayan olfaktör sistemde bozukluk otoimmün hastalığı tetiklemektedir. Hipotiroidi oluşanlarda koku ve tat alma bozukluğu vardır. Tedaviyle düzelir.
Tiroid hormonları ayrıca uyku üzerinde etkilidir. Hipertiroidi veya hipotiroidi hastalarda uykusuzluk sık görülür. Damardan verilen TRH hormonu uyku parametrelerini değiştirir.
Tiroid hormonları kolinerjik sistemi etkileyerek hafıza ve öğrenmeyi kuvvetlendirir.
H) TİROİD- BAĞIRSAK-GÖZ AKSI
Otoimmün tiroid hastalıklarında şaşılık ve oftalmopati görülebilir. Daha çok Graves hastalığında olmak üzere Hashimoto hastalığında da oftalmopati denen gözde büyüme, göz kaslarında şişme, ödem, yağ artışı, enflamasyon ortaya çıkar. Bağışıklık sistemindeki bozulma ve otoimmün hastalığın ortaya çıkışında bağırsakların rolü olduğundan (enflamasyon yapan Th17 hücrelerin artması, Regulatuvar T hücrelerin azalması) tiroid-bağırsak-göz aksının mevcudiyetinden bahsedebiliriz.
İ) TİROİD-MEME AKSI
Meme ve tiroid bezi iyod tutan dokulardır ve bazı benzerlikler gösterir. Emzirme sırasında ve meme kanserli hastalarda meme epitel dokusunda iyod alımını sağlayan sodyum -iyod simporterleri (NIS) denen iyod kanalları artar. Meme epitel hücrelerinde ayrıca TSH-reseptörleri vardır.
Tiroid hastalarında meme kanseri ve memenin fibrokistik hastalığı sıktır. Yine tiroid kanserli hastalarda meme kanseri sıklığı fazladır.
Ayrıca tiroid hormon azlığında anneden meme sütü azalır. Sağlıklı bir emzirme için annenin tiroid hormonları normal olmalıdır. Sütü az gelen veya çabuk kesilen annelerde tiroid hastalığı araştırılmalıdır.
Hashimoto hastalarında ve Graves hastalarında meme kanseri sık bulunur. Diğer taraftan meme kanserli hastalarda anti-TPO yüksekliği de sık bulunur. Meme kanserli kadınlarda anti-TPO yükksek olmasının bir avnataj olduğu da saptanmıştır. Hipotiroidi hastalarda kandaki anti-TPO ve anti-Tiroglobulin antikorlarının meme kanserine karşı koruyucu olduğu ileri sürülmüştür. Diğer yandan TSH reseptör antikor yüksekliğinin meme kanseri için risk oluşturduğu ileri sürülmüştür.
Meme kanseri hücrelerinde zarda (membran) bulunan integrin αvβ3 reseptörü tiroid hormonlarının bağlandığı bir reseptördür ve kanser hücrenin yayılmasını yeni damar oluşumu yaparak artırır. Bu reseptörlere daha çok T4 hormonu bağlanır. Bu nedenle bu hastalara T4 yerine T3 verilmesi önerilir.
J) TİROİD-PROLAKTİN AKSI
Hipotiroidi durumunda TSH hormonu arttıkça kan prolaktin düzeyinde artma olur. Bunun nedeni TRH hormonunun prolaktin salınımını artırmasıdır. Tiroid hastası annelerde memeden süt gelmesinde azalma olması bu annelerde prolaktin hormonunun yeterince görev yapamadığını gösterir. Diğer taraftan prolaktini çok yüksek hastalarda anti-TPO antikorları ve IL-4 yüksek bulunur. Prolaktin yüksekliği otoimmün tiroid hastalığını tetikler. Bu gözlemler tiroid-prolaktin aksını ortaya koyar.
Prolaktin hormonu sadece hipofizden değil overler, prostat, meme, yağ dokusu, beyin ve bağışıklık sistemi hücreleri tarafından da salgılanmaktadır. Ancak buradan salgılanan prolaktinin molekül yapısı ve aktivitesi farklıdır. Emzirme sırasında prolaktin salgısı artar. Ayrıca hipofiz tümöründe, tiroid bezi az çalıştığında ve adrenal bez yetmezliğinde de prolaktin seviyeleri artar. İL-1, IL-2 ve IL-6 gibi sitokinler prolaktin salgısını artırır. İnterferon gama ise azaltır. Prolaktinin bağlandığı bağışıklık sistemi hücreleri şunlardır: monosit, lenfosit, makrofaj, natural killer hücreler, granulosit ve timüs epitelyal hücreleridir. Bu nedenle prolaktin otoimmün hastalık oluşmasına neden olabilmektedir.
K) TİROİD-KALP AKSI
Tiroid hastalalıklarında kalp hastalığı riskinin arttığı bilinmmektedir. Tiroid hormonları kalpteki potasyum kanallarını düzenlemektedir. KCNE2 ve KCNQ1 potasyum kanalları hem tiroid bezinde hem de kalpte bulunur. Atrium fibrilasyonu denen kalp ritm bozukluğu olan hastaların çoğunda tiroid hızlı çalışması vardır (hipertiroidi) . Kalpte görülen miksoma adı verilen tümörler tiroid hastalarında daha sık olur.
L) TİROİD-PARATİROİD-D VİTAMİNİ-KEMİK AKSI
Yapılan çok az çalışmada TSH yükelişinin parathormon yükselişine neden olduğu gözlenmiştir. Bunun nedeni tam açıklığa kavuşmamış olsa da TRH hormonunun Parathormon salınımını artırmış olabilebileceği ya da hipotiroidizm durumunun parathormon yarı ömrünü uzatabileceği ileri sürülmüştür. Paratiroid bezini kontrol eden herhangi bir hipofiz hormonu bugüne kadar bulunamamıştır. Paratiroid bezlerinin anatomik olarak tiroid bezinin arkasına yerleşmiş olması da aralarında bir ilişki olduğunu zaten düşündürür. Graves hastalarında paratiroid adenomu vaka raporları halinde rapor edilmiştir. Primer hiperparatiroidi hastalarının % 60’ında tiroid hastalığı veya tiroid nodülü vardır. vardır. Psödohipoparatiroidi hastalığında ise dokuda parathormon ve TSH hormonuna direnç vardır.
Yapılan bazı çalışmalarda tiroid ve paratiroid arasındaki ilişkinin D vitamini yoluyla olabileceği ileri sürülmüştür. Aktif D vitaminin (1,25 dihidroksi D3) hipofizden TSH hormonu salgılattığı gösterilmiştir. D vitamini artınca parathormmon salgısı azalmaktadır.
Hipotiroidi hastalarda kanda D vitamini düşüktür ve D vitamini alan otoimmün tiroid hastalarında TPO antikorları azalır ve TSH da hafif düzelmeler olur.
Diğer ilginç bir bulgu total tiroidektomi yapılan Graves hastalarında paratiroid lezyonu olmadan bile parathormon seviyelerinde düşmeler gözlenmesidir.
TSH hormonu sadece tiroid bezinden tiroid hormonu salgılatmaz ayrıca direkt olarak kemiklere etki edrek kemik oluşumunu artırır. TSH arttıkça kemik yapısı güçlenir. TSH düştükçe kemik yıkımı artar. TSH nın kemiğe bağlanamadığı farelerde osteoporoz görülür. Yani tiroid bezi fazla çalışanlarda görülen kemik erimesi sadece tiroid hormon fazlalığından değil kısmen TSH hormonunun azalmasından ileri gelir.
Şunu da burada not etmek gerekir ki; hipofizden salgılanan hormonlar sadece hormon salgılayan bezlerden hormon salgılatmazlar.. Ayrıca kemik ve yağ dokusu gibi dokulara da direk ertkileri vardır. Yani tiroid doku aksları gibi hipofiz-doku aksları da vardır. Özellikle hipofiz-kemik aksı ve hipofiz-yağ dokusu aksı ortaya konmuştur.
M) TİROİD-TİMUS-LENF SİSTEMİ, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ VE MAST HÜCRE AKSI
Timus bezi bir lenf organı olup, göğsün üst tarafında boynun altında, iman tahtası denen sternum kemiğinin arkasında, iki akciğerin arasında bulunan mediasten denilen bölgede bulunan yumuşak, pembe-gri renkte bir bezimizdir. Timusun fonksiyonu 1970’li yıllardan sonra anlaşılmaya başlanmıştır. Timus bağışıklık sisteminin önemli bir organıdır ve bağışıklık sisteminin T hücreleri burada büyür, gelişir, özellik kazanır ve olgunlaşınca lenf düğümlerine verilerek enfeksiyon ve yabancı maddelerle savaşır. Bebeklikte 25 gram olan timüs 12-19 yıl içinde 35 grama kadar büyür. 20-60 yaş arasında ise gittikçe küçülür. Çoğu durumda ergenlik sonrası küçülür ve yerini yağ dokusu alır. Kemik iliğindeki T hücre (lenfosit) oluşturan ana hücreler olan stem hücreleri timusa gelir ve burada bunlara tiomosit adı verilir. Timusdan salgılanan timopoietin ve timozin isimli hormonlar bu hücreleri yani timositlerin (lenfositlerin) T hücre haline gelmesini sağlar. Timus salgıladığı bu hormonlar çinko varlığında oluşur. Timus bezinde bazı durumlara reaksiyon olarak büyüme oluşur. Stres, kemoterapi, kortizon tedavisi sırasında büyüme oluşur. Lenf bezlerindeki büyüme şeklinde timüs büyür. Myastenia gravis, Graves hastalığı, Addison hastalığı, lupus, romatoid artrit, skleroderma gibi hastalıklarda timüs bezi büyür. Bu hastalıklarda ayrıca lenf bezleri de büyür. Timus lenfatik sistem ile endokrin sistem arasında ilişki -köprü kurar. Timus dışında bademcikler de (tonsil) T hücre gelişimi olmaktadır. Tonsillektomi yapılanlarda da bu nedenle bağışıklık sistemi güçlü olmaz ve enfeksiyonlara ve otoimmün hastalıklara yatkınlık oluşur. Aynı durum appendisit ameliyatı olanlar da da vardır.
Timus ve tiroid bezi embriyolojik olarak ortak yerden gelişirler. Graves hastalarında timüs bezinde büyüme oluşur ve bu ilk defa 1912 tarihinde ortaya konmuştur. Graves hastalığının mı tiroid bezini büyüttüğü yoksa timüs büyümesinin mi Graves hastalığına neden olduğu tam açıklığa kavuşmamıştır. Tiroid hormonları timüs bezinde epitel hüclerde ve timüs bezinin kortikal lenflerinde büyüme yapmaktadır. Diğer taraftan timüs bezinde TSH reseptörleri vardır. Graves hastalığında kanda artan TSH reseptör antikorları bu reseptörlere bağlanarak timüs bezini büyütebilir. Timus küçülünce TSH reseptör antikorları da azalmaktadır. Yani Graves hastalığınmın şiddetiyle ve TSH-reseptör antikor yüksekliğiyle timüs bezi hacminde bir korelasyon vardır. Antikorlar azalınca timüs da küçülmektedir. Graves hastalarının % 38’inde timusda büyüme olduüu belirtilmiştir. Tiroid kanserli hastalarda yapılan taramalarda bazen timüs bezinde tutulum saptanır. Bunun nedeni timüs bezinin iyod tutan NIS (sodyum-iyod transporterleri) bulundurmasındandır. Dolaşımda bulunan ve Timik faktör denen Timulin (Çinko-FTS) hipertiroid hastalarda yüksek, hipotiroid hastalarda düşük bulunur. 2018 yılında Journal of Allergy and Clinical Immunology dergisinde yayınlalanan bir araştırmada doğumsal kalp hastalığı nedeniyle 5 yaşından önce ameliyat edilirken timus bezi mecburen çıkarılan 5600 kişide otoimmün tiroid hastalığının daha sık olduğunu saptandı. Bu kişilerde T hücreleri yetersiz olduğundan infeksiyon, kanser ve otoimmün tiroid hastalıkları ve alerjik olaylar daha sık görülmüştür.
Tiroid hormonları timüs dışında bağışıklık sisteminin monosit, makrofaj, lenfosit gibi hücrelerinde etkilidir. Bu nedenle enflamasyon, otoimmünite ve patojenlerin vücuttan atılmasında rol alır.
Tiroid bezi ile mast hücreleri arasındaki aks ise ilginçtir. Mast hücreleri alerjik olaylarda histamin salgılar. TSH etkisi ile mast hücrelerinde T3 sentezi olur. Tiroid bezi iltihaplarında (tiroidit) mast hücreleri histamin ve T3 salgılar. Tiroid kanser oluşumundan önce tiroid bezinde mast hücre sayısı artar.
N) TİROİD- ADRENAL-PANKREAS AKSI
Tiroid hormonları pankreas bezini ve insülin salgılanmasını etkiler. Otoimmün tiroid hastalaıklarında pankreasın fonksiyonu bozulur. Sonuçta metabolizma bozulur. Tiroid hormonları pankreastaki oksidatif stresi, ve endoplazmik retikulum stresini azaltır ve insülin salınımını düzenler. Pankreası çıkarılan farelerde oluşan kan şeker yüksekliği tiroid hormon verilince düzelir. Pankreas bezinde fonksiyon gören tiroid hormon reseptörleri vardır. Tip 1 diyabetli hastalarda otoimmün tiroid hastalığı sıktır. Yani otoimmün tiroid hastalığı otoimmün pankreas hastalığı ile beraberdir. Tiroidit hastalığının pankreas kanseri için bir risk olduğu da iddia edilmiştir. Bebeğin pankreas gelişimi için yeteri kadar tiroid hormonu olması gerekir. Son çalışmalar insülin ve T3 hormonu arasında iskelet kasları, akciğer ve karaciğerde etkileşim olduğunu da göstermiştir. İnsülin D2 aktivitesini artırarak T4 den T3 e dönüşümü artırmaktadır. T3 arttığında ise dokuda insülin sinyalizasyonunu azaltır. İnsülin direncinin çok yüksek olduğu lipodistrofili çocuklarda tiroid bezinde nodül oluşumu artar. Diyabetli ve metabolik sendromlu hastalarda homeostazı sağlamak amacıyla sonradan oluşun tiroid hormon rezistansı gelişmektedir. Diğer taraftan tiroid yetmezliği olan (hipotiroidi) hastalarda hipoglisemi (şeker düşmesi) de görülmektedir. Diyabet hastalarında tedavide kullanılan metformin ilacı da TSH salınımını azaltır.
Tiroid hormonları olmadan epinefrin ve norepinefrin dokuda etkisini gösteremez. Bu nedenle Tiroid ve adrenal medulla arasında bir aks vardır. Hipotalamus-hipofiz-adrenal aksı kronik strese bağlı olarak bozulunca aynı zamanda hipotalamus-hipofiz-tiroid aksı da bozulur. Strese bağlı hipotalamus-hipofiz-adrenal aks bozukluğunun ilk dönemlerinde kanda artan kortizol T4’ hormonunundan T3 oluşmasını önler. Depresyon ve uyku bozukluklarında bu iki aks birlikte bozulur. Diğer taraftan adrenal bez yetmezliğinde (Addison hastalığı) subklinik yani hafif tiroid hormon yetmezliği gelişebilir. Bu durum sadece kortizon tedavisiyle düzelir. Hipotiroidi durumunda kanda kortizol yükselir. Tiroid hormonları epinefrin hormonunun reseptörlerini artırarak onun etkisini artırmasını sağlar. Tiroid hormonu olmadan epinefrin etkisini tam gösteremez. Vücutttaki tansiyonun kontrolü adrenal bez medullasından salgılanan epinefrin ve norepinefrinin kısmen kontrolündedir. Hipotansiyon gelişmesi vücut dokularının beslenmesini bozarak bağ doku hastalıklarına zemin hazırlar. Norepinefrin tiroglobulin sentezini artırır. Son yapılan çalışmalar tiroid hormon β1 reseptörünün adrenal bezde olduğunu göstermiştir. Tiroid hormonları adrenal bezin gelişiminden sorumludur. Hipertiroidi durumunda adrenal bezden kateşolamin salınımı çok artar. Hipotiroidi de ise azalır. Diğer taraftan kortizol aşırı salınımının olduğu Cushing hastalığında veya kortizon ilacıyla yapılan tedavi sırasında serum TSH düzeyi azalır, yani baskılanır. Bu durumda TSH hormonunun gece yaptığı aşırı salınma bozulur. Bu baskılanmada kortizolün TRH salınımını azaltması rol oynadığı gibi hipofizdeki tip 2 deiyodinaz aktivitesinin artması nedeniyle T4 den T3 e dönüşümün artması ve bunun TSH salınımını azaltması diğer bir nedendir. Cushing hastalarının % 16 sında santral hipotiroidizm görülür. Cushing nedeniyle ameliyat olan hastalarda uygunsuz TSH salınımları olmaktadır.
Glukokortikoidler yani kortizon ilacı dokulardaki tip 1 deiyodinazı inhibe ederek T4’ün T’ü dönüşünü azaltırlar. Yani kanda T3 azalır.
Kronik strese yanıt olarak hipotalamus-hipofiz-adrenal aksı bozulan otoimmün tiroid hastalarında DHEA düzeyleri düşer. Kronik strese yanıt olarak ikinci aşamada kortizol ve ACTH yükseldiğinde T4’den T3 hormonuna dönüşüm azalır.
Bu üç organ arasındaki etkileşim diyabet ve tiroid hastalığının neden birlikte olduğunu açıklar.
O) TİROİD-KULAK AKSI:
Meniere hastalarında yapılan çalışmalarda % 17-38 oranında anti-TPO antikor yüksekliği saptanmıştır. Hipotiroidisi olan Meniere hastalarında hipotiroidi tedavisiyle birlikte Meniere hastalığında düzelme olur. Benign pozisyonel vertigosu olanlarda da otoimmun tiroid hastalığı sıktır ve kanlarında anti-TPO antikorlar yüksek bulunur. Hashimoto hastalarının yarısında işitmede sıkıntı olduğu ortaya konmuştur. Doğumsal hipotiroidisi olan hastaların % 30-50’sinde de işitme kaybı olabilmektedir. Tiroid hormonları kulaktaki koklea ve vestibulokoklear sinirlerin myelinizasyonunu sağlar. Türkiye’de erişkin yaştaki hipotiroid hastalarda yapılan bir çalışmada da işitme azalması saptanmıştır. Hipotiroidi durumunda baş dönmesi (vertigo) görülebilir.
P) TİROİD-BÖBREK AKSI
Tiroid hormonları böbreklerin gelişimini, dinamiğini, glomerüler filtrasyon hızını, sodyum ve su dengesini ayarlar. Hipotiroidi ve hipertiroidi durumunda böbrek fonksiyonları etkilenir. Hipotiroidi durumunda serum kreatinin düzeyinde artma ve glomerüler filtrasyon hızında azalma olur. Hipertiroidi durumunda ise tersi oluşur. Tedaviyle bu değişiklikledr düzelir. Böbrek hastalıkları da tiroid fonksiyonlarını bozar. Kronik böbrek hastalarında hafif tiroid yetmezliği ve T3 düşüklüğü sık görülür. Tiroid hormonları böbrekte beta-adrenerjik reseptörleri artırarak kateşolaminlere hassas hale getirerek renin-anjiotensin-aldosteron sistemini etkiler. Hashimoto hastalarında idrarla hafif protein atılım artışı olur. Nefrotik sendromlu hastalarda idrarla protein kaybı olduğundan Total T4 ve total T3 düşerken serbest T4 ve T3 normal kalır. Geleneksel Çin tıbbında hipotiroidinin böbrek ve dalak fonksiyon yetmezliğine bağlanması ve ‘’Kidney-Yang deficiency sendromu’nun bir parçası kabul edilmesi çok ilginçtir.